20 Haziran 2011 Pazartesi

kalp krizi

havalar ısındığında kalbim de ısınır sanmıştım, yanılmışım... insanın kendini içine hapsettiği buzdan alev kolay kolay erimiyor.
hem buzdan alev mi olur? saçmalamayın,
yok, özür dilerim bendim saçmalayan...
hem düşünüyorum da kaçtı mı gelmeyen şeyler var içimde, heves gibi örneğin...
umut gibi mesela,
şans gibi korkarım!
bir kere ellerinin arasından kurtuldu mu geri dönmeyen uğur böceği gibi herhalde, bilemiyorum...
hem düşünemiyorum...
insan kendi yapabileceklerini hep küçümser zaten, inanmaz kendine... sonra ufak bir sinir anında yakar kül eder...
ben ne zamandır böyleyim,
sinirli, kızgın
en çokta kırgın.
yo hayır yorgun değilim, kimseyi de suçlamıyorum...
yıldıysam ; sırf kendimden,
bıktıysam; kafamın içindekilerden,
yalnızsam; evet bunun için seni suçlayabilirim belki.... anlatacak hikayelerim bitene kadar kalmalıydın yanımda ve her yalana inanmalıydın sanki ordaymışçasına...
ve susmalıydın,
nasılsa birbirimizin dilini anlamıyorduk, dinlemesen de susmalıydın! içinde bir parça daha tahammül kaldığını gösterebilmeliydin bana,
belki o zaman sadece karnım ağrıyor diye ağlardım sessizce yatakta,
bizi aklıma bile getirmez , dalardım uykuya...

6 Haziran 2011 Pazartesi

git

hazırladığım laflara hep "bazen" diye başladığımı farkettim,
atıyorum, tutturamıyorum.
tek adımda geçiyorum köprünün öte yakasına,
ojelerim bozuluyor!
ne zaman acele etsem bozuluyor bir şeyler ardımda,
kırılmıyor belki, ama tamir de edilmiyor...
tek bir kelime sana yetmiyor,
beni tamamlıyor,
biz diye bir şey yok, biliyorsun ya!?
hem tek bir kelime yeterdi bana,  üç harfti işte,
kolaydı, basitti, kırılgandı.
sen "aşk" sandın hep ,
oysaki, ben "kal" demeni bekledim.