28 Ekim 2012 Pazar

kapılar

kaybolduysan gittiğin her yerin, açtığın her kapının yanlış olduğunu
düşünmeye başlarsın.
gerçekten kayboldun mu? Yoksa kendinden mi kaçıyorsun? kim bilebilir?
neden diye sorulmadığı için aslında tüm cevaplar çoktan hazırdır. Bir
başkası alsın,
kullansın diye rafa kaldırılmış hep aynı cevaplar, herkesin sahip olduğu ama
kimsenin sahip çıkmadığı.
ya kafamda söylemek için binlerce kez prova yaptığım sözlere göz yaşı karışırsa,
yağmur yağar, gök gürler ve ben unutursam.
loş sokaklarda gölgemi kovalar,yine de kendimden kaçamazsam.
delirmeyi dilersem, hatırlamak istersem.
susarsan.
çığlıklarım yeri göğü inletmez hiç bir zaman,
kapılar çarpar suratıma,
kapılar açılır önümde ve önümde eğilirler.
ya ben susarsam.

26 Haziran 2012 Salı

şarkılar seni söyler....

pencerelerini sımsıkı örttüğüm evimde
rüzgardan saçlarım uçuşuyor,
ben şarkı söylüyorum.
inanamıyorum,
duraklayarak dinliyorum karanlığı,
soluyorum kendi kendime yabancılaşışımı ,
yolunu kaybetmiş bir sevgi kırıntısı getirir diye belki rüzgar
sıkı sıkıya örtülmüş tüm pencereleri açıyorum bugün,
üşüyorum! hep üşürüm zaten.
dışarısı soğuk, dışarısı ayaz,
tanımadığı kokulara alışmaktan korkar insan,
ve en kolay da en çok istediğinden vazgeçer.
hem zaten iskeleye bağlıysan eğer,
demir atmana da gerek yoktur,
kim ne derse desin,
sen ne iskeleyi sürükleyebilirsin ardından,
ne de ayrılabilirsin bir kulaç öteye yalnızlığından...



21 Haziran 2012 Perşembe

çakıl taşları






bu kadar sevdiğim için mi bu kadar kimsesiz bırakıyorsun beni?
ne konuşarak ne de susarak anlıyoruz birbirimizi.
belki de yalnız uyuyamadığım için kimsesiz bırakıyorsun beni?
biliyorsun gözlerim kapanana kadar tüm anlamsız sorular, 
bunun için duymak istemiyorsun,
yormuyorsun yok yere kendini.
büyük bir mutluluk için küçükleri feda etmek,
denize ulaşmak için ayaklarını parçalayan çakıl taşlarını umursamamak,
kanarken, kanmak.
ve bir gün her şey tüm basitliğiyle usulca bittiğinde,
hayatın ciddiyetinin farkına bir türlü varamamak,
aşkın yalnızca bir kez oynayabileceğin bir kumar olduğunu bilerek ,
hiç gelmeyecek ikinci şansı beklerken, 
neyi beklediğini bile bir türlü hatırlayamamak.
hem boş yere o kadar önemsiyoruz ki kendimizi,
kalabalıkta bir suret olduğumuzu unutarak,
tüm başlangıçlar gibi ihtişamlı olmalı sonlar da diyoruz,
hakkettiğimiz gibi yer yerinden oynamalı,
bu yüzden sessizce çekip gittiğinde birimiz,
şaşıramıyor bile kalan, konduramıyor kendine,
inanamıyor bittiğine.

16 Mayıs 2012 Çarşamba

çay

senin çevirmen gereken pedalların,
gideceğin uzak yollar,
sensiz olmayacak iş yemeklerin var,
benimse bir başıma demlik demlik çayım!
içiyorum,
kanamıyorum.
kendimi nasıl kandıracağımı da bilemiyorum...

20 Nisan 2012 Cuma

bahar

kendi yalanlarımıza inanacak kadar kimsesizizdir belki?
anlattıklarmızı sadece kendimiz dinliyorsak tek şuçlu yine bizizdir bu defa.
ya bir solukta anlattıklarım!?
nefes alamıyorum artık.
bahar?
ya değilse,
ve tüm yapraklar döküldüyse.


16 Nisan 2012 Pazartesi

hiç kimsenin bilmediği şeyler biliyorum

iki dudağımın arasında çırpınan bir sırrım var,
dişlerimin arasına umarsız sıkışmış, 
hiç kimsenin bilmediği şeyler biliyorum.
senin içini görebiliyorum.
oysa ki,
sustuğunda söylediklerin daha açık.
hem ne zaman çözebildik sorunlarımızı konuşarak?
ne zaman kırmadık birbirimizi?
eğer ateş su olsaydı,
ve ben küçük bir çocuk.
sen yine aynı kalsaydın.
yansaydık.
umut hiç var olmasaydı,
olasılıkların umudu doldurmasaydı bu denli gözlerini,
ve bulanmasaydı bu denli gelecek,
önünü görebilseydin,
gerçeklere her çaptığında kanamasaydın,
her kanadığında, kanatmasaydın.
bir kıvılcım yetseydi,
yansaydık!
ne zaman kırmadık birbirimizi?
o zamana geri dönebilseydik.
seni tanıyorum,
ve ben hiç kimsenin bilmediği şeyler biliyorum.

13 Nisan 2012 Cuma

karman çorman



hiç bir şey yaptığım yok ama yorgunum, 
sürekli uyuyorum ama uykusuzum,
pamuklara sardım kendimi ama canım yanıyor,
bahanem bile yok ama sinirliyim,
bu güzel havada evden dışarı çıkmadığım için hayıflanıyorum,
ama adım atacak derman bulamıyorum.
senin yapmadıklarına kızıp duruyorum, benim kıpırdadığım yok,
kalabalıktan nefes alamıyorum, ama çok yalnızım,
doldum ama taşamıyorum,
ışık gözlerimi yoruyor, karanlıktan korkuyorum.
seninse kırılmış kalbin, biliyorsun senin işine yaramayacak artık... 
kırık bir kalple sevemezsin, bakamazsın , baksan da göremezsin!?
bense biriktirirm tüm işe yaramaz şeyleri.
bana uzatsan bir şey kaybetmezsin,
hem hediyeleri kim sevmez ki...
hiç bir şey yapmak istemediğim bir döneme sıkıştım kaldım,
yine de kolaya kaçıp her şeyi mevsimlere bağlıyorum,
bir de korkular biriktiryorum, boğuluyorum.

23 Mart 2012 Cuma

çok uyudum, uyurum...


sürekli boşlukta düşüyormuş hissi içerisinde yaşamak ne zordur bilemezsin.
rüyada mıyım? yoksa her şey gerçek mi?
ve pembe bulutlara sarılmış gündüz düşleri, umutsuzca  uykuya geri dönme arzu.
sen bilemezsin elbette ben bugün çok ağladım,
ama bir karar verdim.
farkında değilsin, bugüne dek çok uyudum...
ama bugün bir karar verdim.


22 Şubat 2012 Çarşamba

çember

etraf bu kadar kalabalıkken sürekli yalnızlıktan şikayet etmek henüz adı konulmamış bir tür komedi olmalı.
yok, hayır saçmalamıyorum yine! sadece şımarıklık mı ediyoruz, yoksa kalabalıklar yalnızlıktan daha çekilmez bir hal mi aldı karar veremiyorum.
beynini patlatmasından korkarak müziği biraz daha, biraz daha ve biraz daha açan küçük kızdım, biraz huzur sessizlik isteyen ben miydim?
yıllar sonra ilk kez, cebimde beş kuruş olmadan yıllarca tek başıma yağmura, kara kışa aldırmadan yürüdüğüm, yürürken huzur blduğum yollarda yine yürüdüm. üşümekten korkan ellerim yine ceplerimdeydi, kulağımda farklı bir müzik, üzerimde asla giymeyeceğim dediğim kıyafetler, artık canımı yakmayan topuklu ayakabılarım.
insan her içine baktığında aynı kişiyi bulmak istiyor, bu yüzden geçiyorum aynı yollardan,bilirsin zaten bu yüzden katilin hep geri dönüşü başladığı noktaya...
tabi ki , içimde bulmayı umduğum küçük kızın gözlerine bakıp masumiyeti ellerimle koymuşum gibi bulmak, eski hikayeleri anlatmak daha kolay, çocuklar daha çok sorgular ama kolay inanır... inanmak istiyorum, inandır istiyorum.
yollar hep bitiyor, hiç bir yere varamıyoruz.
konuşmasan, hep sussan yanlış anlayacak bir şey bulamam.
hep sussan da, konuşmadığın için kızarım sana.
kızsam sana , kırılamam belki ama pişman olurum.
pişmanlık ise kafamda hikayeyi sürekli başa almamdan başka hiç bir işe yaramaz.
sürekli "herkes"in aynı olduğundan şikayet ederken sen, anlayamam sürekli neden yeni nefesler aradığını!? bildiğin sokaklarda yürürken gözlerini kapatsan da kaybolamayacağını... ışığın aslında karanlıktan daha fazla rahatsız edici olduğunu ve ikimiz aynı çemberin içinde dönüp dururken kimin peşini kimin bırakmadığını...

16 Ocak 2012 Pazartesi

Kim Yalnız Ölmek İster???

cuma gecesi kızlarla toplandık,
evli olanlar, sürekli eşlerinden, bekar olanlar ise evlenememekten şikayet etti durdu.
geçen haftalarda izlediğim "Sherlock Holmes A Game Of Shadows" filminde geçen bir repliği
hatırladım, (hatırladığım kadarıyla) buyrun beraber bakalım.


Watson - Why are you looking at me with such a concern? (Neden bana bu kadar endişeli bakıyorsun?)
Sherlock -I'm a little worried.Marriage is... The end. ( Biraz endişeliyim, Evlilik... Sondur!)
Watson - I see it as a beginning. ( Ben başlangıç olarak görüyorum)
Sherlock - End of the World. (Dünyanın sonu)
Watson - A rebirth. (Yeniden doğmak)
Sherlock - Restriction! ( Sınırlanma!)
Watson - Structure! (Düzen!)
Sherlock - A bunch of problems. (Bir sürü problem)
Watson - Being in a relationship...In a union.Possibility to have a family. Who wants to die alone? (Bir ilişkide olmak, Saltanat. Aile kurma şansı...Kim yalnız ölmek ister?
Sherlock - So you marry, you have a family and I will die alone. ( Sen evlen, bir ailen olsun ben yalnız öleceğim.)
Watson - Yes, that's the point. ( Evet, işte asıl mesele bu)


Evet sanırım bütün mesele bu, "Who wants to die alone?".