22 Ekim 2010 Cuma

you? me? you? me? you o_O

her günüm aynı tek değişen uyku sürem, o yanımda olsada olmasada hayat hep sıkıcı olacak....onunla belki daha katlanılır... twitter da okadar çok insan hayata dair tespitler yapıyor ki...hepsini kıskanıyorum deli gibi, çünkü hayatım sabahın 6sında kalkıp işe gitmek sonra eve gelip uyumaktan ibaret. bu aralar, mutsuzum, yorgunum , sıkkınım... daha erken uyursam ertesi gün işte daha az başım ağrıyor, geç yatarsam oturduğum yerden kalkmaya dermanım olmuyor ve daha çok sırtım ağrıyor... buyrun size hayatın anlamı işte... iletişimde olduğum tek insanlar işyerindekiler...onlarda bana bağlı çalıştıklarından her şey saygı ve sevgi çerçevesinde.... ne giysem çirkinse bile güzel, ne yapsam kötüyse bile iyi... neyi görüyorum? kiminle konuşuyorum ki hayata dair bir fikrim olsun... çıkarım yapacak vaktim de yok koşturup duruyorum sürekli kavanoza kapatılmış hamam böceğiyim... havasızlıktanda ölmüyorum işin kötüsü radyoaktiviteden de etkilenmiyorum kabuğumda çok sert dostta istemiyorum düşmanda...ya da pin pon topuyum bildiğin sonu olmayan diziler, bir solukta okuduğum kitaplar ve internet arasında savruluyorum , başrol hep benim...saklanırken bulunmak istiyorum

18 Ekim 2010 Pazartesi

korkuyorum

  ölmekten çok korkuyorum! ama öyle herkesin içindeki gibi bir şey değil... hani çıldıracak gibi korkuyorum, ölmekten korktuğu için kendini öldürecek gibi... bu yüzden bütün hastalıklardan nefret ediyorum hiç bir şeyden nefret etmediğim kadar... daha iki hafta önce konuştuğum,birlikte güldüğüm adam göçtü gitti... canım arkadaşım, kanserdi...hiç karşılaşmamıştık belki,hayatın karşıma çıkardığı biriydi belki, belki değildi... 
daha yaşım kaç lanet olsun!? kanserden kaybettiğim 2.arkadaşım bu... neden bu kadar zayıfız? neden bu kadar çabuk pes ediyor bedenlerimiz? ona mı ağlıyorum şimdi ben? kendime mi? bilmiyorum ama duyduğumdan beri buz gibi bedenim, kalbim atmıyor sanki duyamıyorum sesini... karnımın beynime vuran ağrısı olmasa belki bende yaşadığımdan şühpe edeceğim...
her attığımız adımın, her çabamızın bu kadar boş olması trajikomik değilde ne? dün saatlerce suratımda tuttuğum maske ne anlamsız, güzel olsam ne olacak olmasam ne?ya bu kadar çalışmam? sabahın köründe kalkıp işe gelmem, saçlarımı boyatmam hepsi ne için nasıl olsa ölmeyecek miyiz? ya zamanım bittiyse ya bir daha onu çok sevdiğimi söyleyemezsem, ya tutmazsa ellerimi ben giderken? hayattan vaz mı geçmeli şimdi? yoksa tam tersi daha çok mu sarılmalı zamanı iyi mi kullanmalı? birbirine zıt iki uç ve her ikiside neden bu kadar sahici?
düşünemiyorum ki şimdi, vücudumun ürpermesi dışında hissedemiyorum ki.... kaçamıyorum da ,gelemiyorum da.... uçamıyorum da, konamıyorum da... allahım biliyorum bizi bunlarla sınıyorsun ama ben çok yorgun çok güçsüzüm...giden gidiyor, ne oluyor bilinmez olan kalana oluyor,gözyaşı dökemiyor kalan gidenin ardından kalbinden sızan kanları akıtıyor gözlerinden...
hepimiz birilerini kaybettik, allah kalanlara sabrını veriyor ama içindeki acıyı hiç unutturmuyor!

26 Ağustos 2010 Perşembe

mutluluk başkalarının başına gelen bir şeymiş

sessiz çığlıklar atabiliyormuş insan, ama en kötüsü sadece yüreğini parçalıyormuş bunlar çünkü her şey iyiymiş dışardan bakınca...hani  kandırırsın ya kendini avutursun işte;  neyse en azından bu olmadı şu olmadı diye tekrar ede ede içinden defalarca...Alıştırmaya çalışırsın kendini kötü sandığın sonuçlara ve hatta mutlu bile olursun zamanla oh be dersin... tam da onu söylediğim anlarda hayat suratımın orta yerine basıyor tekmeyi "yeter" bu kadar acı desem durur mu bilmiyorum?! öncesinde öyle hissiz bırakmış oluyor ki beni karşılık veremiyorum... hiç kimse daha kötüsü olabilirdi demesin bu yüzden bana uzak dursun herkes, teselliler bedenime saplanan iğneler,canımı yakmasada kanımı akıtıyorlar bir bir...
bir şeyler kayboluyor gidiyor ne olduklarını bile çözemiyorum... dişlerimi sıkıp şimdi ağlama demek kendime yapabileceğim tek iyilik, şimdi değil sonra yalnızken mesela suyu, sesini çığlıklarımdan daha çok çıkacak şekilde açtıktan sonra, belki herkes uyuduktan sonra yastığı ısırıp ya da kendimi kaybedip başka bir zamanda mekanda...
elinde tüm renkler olanlar harika gökkuşaklarıda çizebiliyor, tamamını karıştırıp simsiyahta yapabiliyor kağıdı... benimse hayatım paramparça olmak üzere.... ya dikecek doğru ipi bulacağım ya da yanıp kahrolacağım...bu süreçte sabır lazım bana hemde çokça...







mutluluk mu dediniz? mutluluk başkalarının başına gelen bir şeymiş, anladım...

29 Temmuz 2010 Perşembe

yarım, yamalak

bardağıma doldurduğum çayı, kahveyi bile bitiremiyorum... hayatım hep yarım yamalak... hevesler üstüne kurduğum inşa etmeye çalıştığım saçmalıklar silsilesi , sıkılmakta değil ki benimkisi araya girenler kafa dağıtanlar bardağımda ki çayı bana unutturanlar, bardağımı onlarla paylaşmamı belkide hepsini benden almayı isteyenler suç hep onların... ben çayım bitsin istiyorum bardağım boşalsın kafam dağılsın mutlu olayım... aklın bardağın diğer yarısındayken başka hiç bir şeye veremiyorsun kendini, kendinide anlatamıyorsun kimseye gösteremiyorsun içini... bir sene mutlulukla geçirilen yine yarım bırakılacak bir hayat var önümde , bir adam var birde ben... unutulan yarım çay dökülecek zaten soğumuştu diye yenisi doldurulacak yerine o da unutulacak sonra... neyseki öğretti hayat bana artık bardağımı doldurmamayı içeceğim kadar almayı, dökülene üzülmemeyi... sıradaysa gün saymayı sabretmeyi öğrenmek var, anneme sarılmak kendi yaralarımı kalp kırıklarımı sarmak var özlemek var belki , belkide kızmak isyan etmek, nefret etmek...