pencerelerini sımsıkı örttüğüm evimde
rüzgardan saçlarım uçuşuyor,
ben şarkı söylüyorum.
inanamıyorum,
duraklayarak dinliyorum karanlığı,
soluyorum kendi kendime yabancılaşışımı ,
yolunu kaybetmiş bir sevgi kırıntısı getirir diye belki rüzgar
sıkı sıkıya örtülmüş tüm pencereleri açıyorum bugün,
üşüyorum! hep üşürüm zaten.
dışarısı soğuk, dışarısı ayaz,
tanımadığı kokulara alışmaktan korkar insan,
ve en kolay da en çok istediğinden vazgeçer.
hem zaten iskeleye bağlıysan eğer,
demir atmana da gerek yoktur,
kim ne derse desin,
sen ne iskeleyi sürükleyebilirsin ardından,
ne de ayrılabilirsin bir kulaç öteye yalnızlığından...
anlatacak bir şeyler çok birikti... beni dinleyecek kimseyi bulamıyorum! yalan, yanlış şeyler anlatıyorum. saçmalıyorum...
26 Haziran 2012 Salı
21 Haziran 2012 Perşembe
çakıl taşları
bu kadar sevdiğim için mi bu kadar kimsesiz bırakıyorsun
beni?
ne konuşarak ne de susarak anlıyoruz birbirimizi.
belki de yalnız uyuyamadığım için kimsesiz bırakıyorsun
beni?
biliyorsun gözlerim kapanana kadar tüm anlamsız
sorular,
bunun için duymak istemiyorsun,
yormuyorsun yok yere kendini.
büyük bir mutluluk için küçükleri feda etmek,
denize ulaşmak için ayaklarını parçalayan çakıl taşlarını
umursamamak,
kanarken, kanmak.
ve bir gün her şey tüm basitliğiyle usulca bittiğinde,
hayatın ciddiyetinin farkına bir türlü varamamak,
aşkın yalnızca bir kez oynayabileceğin bir kumar olduğunu bilerek ,
hiç gelmeyecek ikinci şansı beklerken,
neyi beklediğini
bile bir türlü hatırlayamamak.
hem boş yere o kadar önemsiyoruz ki kendimizi,
kalabalıkta bir suret olduğumuzu unutarak,
tüm başlangıçlar gibi ihtişamlı olmalı sonlar da diyoruz,
hakkettiğimiz gibi yer yerinden oynamalı,
bu yüzden sessizce çekip gittiğinde birimiz,
şaşıramıyor bile kalan, konduramıyor kendine,
inanamıyor bittiğine.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)