7 Şubat 2011 Pazartesi

bir varmış, bir yokmuş....

hep çok uzun yürüyüşler yapmayı sevdim, bazen o kadar çok yürürdüm ki başladığım noktaya yürüyerek geri dönmek imkansızlaşırdı. etrafımdaki hiç bir şeye bakmadan toz bulutunun içinden geçercesine hızlı attığım adımlarım beni bilmediğim sokaklarda unuturdu bazen, aklımıysa nerede bıraktığımı bilmezdim. sonra düşünürdüm  ben birde yürürken, hayatın anlamını yakalayacakmışçasına ciddiyetlede çatardım kaşlarımı, iki kaşımın arasında ki kalın çizgi o günlerden hediye. 
hep uçları sevmedim mi zaten? ya kahkahalarla gülerdim ya ciğerim sökülüyormuşçasına ağlardım terazi bir türlü dengeli olamadı. çok acı , çok tatlı, çok tuzlu, çok ekşi çok yalnız. insanlar "o çok acı yerdi, çok şekerli severdi , ooo çok tuz dökerdi" diye hatırlasınlar isterdim. bir şeyler çok olmazsa kalabalıkta kaybolacakmışım da kimse beni hatırlamayacak gibi gelirdi.
havaların soğumasına aldırmadan yine atmak istedim kendimi sokaklara , yüzüme vuran rüzgar belki kulağıma sesini de fısıldardı?! sonra dağınıklığıma verdim, yürüsem ne olurdu ki? düşünmeye nereden başlayacağımı bilemedim. beynimdekiler öyle üst üste binmiş öyle iç içe geçmişti ki ,hem sonra  benim bir türlü beceremediğim "unutmak" bu yüzden faydalıydı ya zaten, hatırladım... sana söylenenleri, yapılanları verilen sözleri, gerçekleşen yalanları unutmadan rafa  kaldırmak  ölmeden cehenneme gitmekle eş... sırtına bir yük daha, bir yük daha, bir yük daha ta ki yüklerden belin bükülüp kendini kaybedinceye kadar...








üflesem zamana, uçuşsa dört bir yana...

1 yorum:

  1. Bir de eskiden mahalleler vardı, sokak aralarında dolaşırken o hayatlara eşlik ederdik.
    Şimdi siteler, uydu(rma) kentler,... çölde yürümü hissi veriyor.

    YanıtlaSil